İlle de 'Edebiyat diyorsanız..

S

Sunguroğlu

Guest
Hey kirmizi kazakli, sen!
Bir gün Cerrahpaşa Hastanesi’ne gittim. Muayene olmak için sıraya girdim. Nihayet sıra geldi ve içeri girdim. Doktor hanım, beni beklemediğim bir nezaketle karşıladı.

- Hocam hoş geldiniz, dedi

İyice şaşırdım. Öğretmen olduğumu tahmin ettiğini düşündüm.

Masasının karşısına oturttu.

- Nasılsınız, neyiniz var, diye sordu.

Çok iyi bir doktormuş, doğrusu da nazikmiş diye düşümdüm. Ah, keşke bütün doktorlar böyle olsa temennisinden kendimi alamadım.

Doktor hanım beni dikkatle dinledi. Bir güzel muayene etti. İlaç yazdı. Hiç acele etmiyordu. Bir an önce muayeneyi bitirip hastayı göndermek gibi bir telaşı yoktu. Bir şey isteyip istemediğimi sordu. Eşimin ve çocuklarımın ne yaptığını sordu. Hayret ettim.

İşimin bittiğini düşünüp ayağa kalktım. Bu sefer de emekli olup olmadığımı, bir yerde çalışıp çalışmadığımı sordu. Ayaküstü cevapladım. Müsaade istedim.

- Hocam, galiba beni tanımadınız.

Tanımamıştım. Nezaketen:

- Gözüm bir yerden ısırıyor ama çıkaramadım, dedim.

- Bahçelievler Ortaokulu’ndan öğrencinizim. En çok sevdiğim öğretmenimdiniz.

- Sevmenizin sebebi neydi?

- En arkada otururdum. Ailem fakirdi. Her gün aynı kırmızı kazağı giyerdim. Hiç bir öğretmenim benim adımı öğrenmedi. ”Hey kırmızı kazaklı sen!” diye bana hitap ettiler. Adım “Kırmızı Kazaklı’ya çıktı. Arkadaşlarım da beni böyle çağırmaya başladılar.

Bir gün siz dersime girdiniz ve “Meral sen söyle.” dediniz. Adımı ilk defa bir öğretmenin ağzından duymak çok hoşuma gitti, beni mutlu ettiniz. O günden sonra sizi ve dersinizi çok sevdim. Hala da unutamam. Sizinle burada yeniden görüşmek, size faydalı olmak benim için tarifi imkânsız bir mutluluk.

Çok duygulanmıştım. Öğrencime çok fazla bir iyilik de yapmamışım. Adını ezberleyerek ona değer verdiğimi göstermişim. Bu benim meslek anlayışımdı. Meral’e özel bir davranış sergilememiştim.

- Öğrenciye değer vermenin ödülünü, yıllar sonra hastane kapısında almıştım.

(Vehbi Vakkasoğlu)
 

ILLUMINATI

Member
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiçbir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.
 

hasbelkader

Well-Known Member


tumblr_lznd0dCEnw1r3uqcfo1_500.jpg




Sözcüklerin ta ardında, uzağında bir yere gitmek isterdim, alacaklı kuşkuların,
beynimde bağdaş kuran uykusuzlukların derilmediği. Başımı sokacak bir boşluk arıyorum.
Konuşmayan, düşünmeyen, yazısız, alfabesiz bir boşluk.

Feyyaz Kayacan
 
Zuletzt bearbeitet:

hasbelkader

Well-Known Member



Gerçek bir devrimci mi görmek istiyorsun?


İşte burda gerçek bir devrimci var; Yalnız Ardıç.


Yüzyıldır burda tek başına zamana ve olaylara şahitlik eder. Asla suçlamaz, yargılamaz, savunmaz. Ama gölgesini de kimseden ve hiç bir şeyden esirgemez. Bütün devinimi kendi içindedir. Burda böyle tek başına ve dimdik durur.



Eşhedü der. Ben şahidim.



Yargıç değilim, savcı değilim, avukat değilim. İşte bu gerçek bi duruştur. Devrimci duruşu, Müslüman duruşu, insan duruşu.
Ben de gerçek bi devrimci görmek istedim. Bu yalnız ardıca geldim. Bunun böyle tek başına ve dimdik duruşu çok etkiledi beni. Ben gerçek bir devrimci nasıl olur ondan öğrendim.
Onun gibi eşhedü demeyi öğrendim. Eşhedü. Ben şahidim.
Herkes duysun: Yargıç değilim yargılamam, Avukat değilim savunmam, Savcı değilim suçlamam, Herkes ve her şey duysun. Kendime şahidim, zamana şahidim, sonsuzluğa şahidim. Ve herkes ve herşey de şahit olsun ki, bu devrimci duruşumla bütün evreni selamlıyorum.

Ve tıpkı bu yalnız ardıç gibi tek başıma dimdik herkesi ve her şeyi kucaklıyorum.





- Nuri Pakdil. -
 

Zerd

Well-Known Member
Erol Güney'in Kedisi

Erol Güney'in kedisinin
bahar mevsiminde toplum meseleleri karşısında
takındığı tavrı anlatır şiirdir.

Bir erkek kediyle bir parça ciğer;
Dünyadan bütün beklediği
Ne iyi!

Erol Güney'in kedisinin hamileliğini anlatır şiirdir

Çıkar mısın bahar günü sokağa,
işte böyle olursun.
Böyle yattığın yerde
Düşünür düşünür,
Durursun


Kuyruklu Şiir


Uyuşamayız, yollarımız ayrı;
Sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi;
Senin yiyeceğin kalaylı kapta;
Benimki aslan ağzında;
Sen aşk rüyaları görürsün, ben kemik
Ama seninki de kolay değil, kardeşim;
Kolay değil hani;
Böyle kuyruk sallamak Tanrının günü.

Cevap
-Ciğercinin kedisinden sokak kedisine-

Açlıktan bahsediyorsun;
Demek ki sen komünistsin.
Demek bütün binaları yakan sensin.
İstanbul'dakileri sen
Ankara'dakileri sen…
Sen ne domuzsun, sen!

PIRPIRLI ŞİİR

Uyandım baktım ki bir sabah,
Güneş vurmuş içime;
Kuşlara, yapraklara dönmüşüm,
Pır pır eder durur, bahar rüzgârında.
Kuşlara, yapraklara dönmüşüm;
Cümle âzâm isyanda;
Kuşlara, yapraklara dönmüşüm;
Kuşlara,
Yapraklara.

Orhan Veli Kanık
 

hasbelkader

Well-Known Member

Mesela senin kapıların var, benim yok.
Kapılarını alıp gelsen, duvarlarım bahçeye açılsa.



beauty-flower-garden-pretty-Favim.com-994499.jpg


Nergihan Yeşilyurt​
 
Top