Kendini Işine Adayan Thomas

B

Bali Bey

Guest
Liseyi yeni bitiren Thomas, üniversiteye girememişti. Bir işe yaramadığını düşündü, mutsuzdu. Mutlaka bir iş bulmalı ve para kazanmalıydı. Aklına Microsoft firmasına başvurmak geldi. Yüreğini heyecan kapladı. Dünya çapında ün yapmış bu büyük firmaya kapağı atarsam dünya çapında meşhur olurum, diye düşündü.
Korku, heyecan dolu adımlarla firmanın kapısından içeri girdi, doğruca sekreterliğe gidip ne istediğini anlattı. Sekreter, işinin ehli görünüyordu. Hemen onu test odasına aldı. Az sonra bölüm şefi geldi ve Thomas'a test sorularını verdi.
Test sınavı oldukça heyecanlı geçti. Sorulan sorular tam ona göre şeylerdi. Hepsi şeker, hepsi leblebi. Test sınavından sonra uygulama olarak da yer temizliği yaptırdılar. Delikanlı, Microsoft'a kapağı atmak hayaliyle yerleri pırıl pırıl yaptı. Kendisine gösterilen odayı süpürmekle yetinmedi, ıslak bezle yerlerin tozunu da aldı.
Sınav sonunda şef, kendisine şöyle dedi:
-Tebrikler delikanlı, testi kazandın. İşe alınacaksın. Bize e-mail adresini bırak, işe başlayacağın tarihi bildirelim
Thomas'ın başı öne düştü. Fakir bir ailenin çocuğu idi. O güne kadar ne bilgisayarı olmuştu, ne de e-mail adresi vardı.
- Efendim, henüz bilgisayarım yok.
Şefin yüzüne, alaysı bir gülümseme yayıldı.
- Üzgünüm, dedi. E-mail adresin yoksa bize göre sen de yoksun. Olmayan bir kimsenin adresi de olamaz. Ne zaman işe alınacağını sana bildiremeyeceğiz.
Thomas, Microsoft'un kapısından çıkarken dünya başına yıkılmıştı. Güvendiği dağlara kar yağmıştı; tuttuğu dal, elinde kalmıştı. Çaresizlik içindeydi.
Sokakta dalgın adımlarla yürürken kendisini bir marketin önünde buldu. Karşısında domates kasaları vardı. Elini cebine attı. On doları vardı. Bir an düşündü:
"Bu parayla pekâlâ bir kasa domates alıp ev ev dolaşarak satabilirim."
"Ya kapılar yüzüme kapanırsa?..."
"Denemeliyim. İyi insanlar dünyayı terk etmediler ya..."
"Domatesten kazanacağım ne ki?..."
"Bir başlangıç yapmaktan ne çıkar? Bütün büyük koşular ilk adımla başlar, demişti öğretmenim."
Thomas, markete girip bir kasa domates satın aldı. Sokağa daldı. Kapı kapı dolaşarak domates satmaya başladı. İlk kapıyı çaldığı zaman, içinde ne çok korku ve şüphe vardı. Elli beş yaşlarında bir kadın, kapıyı açtı. Thomas, yutkundu ve bütün cesaretini toplayarak:
- Rahatsız ettiğim için özür dilerim. Domates satıyorum, markete kadar yorulmanızı istemedim. Size hizmet benim için
mutluluktur, iki kilo domates alırsanız beni mutlu edeceksiniz. Lütfen hayır demeyiniz.
Kadın, bir süre Thomas'a baktı:
- Ver bakalım, ihtiyacımız da yoktu, ama kapıya kadar gelmişsin.
Thomas, ilk adımı iyi atmıştı. Sonraki kapıları daha bir umut ve güvenle çaldı. Birkaç kapıdan sonra profesyonel bir satıcı olduğunu hissetmeye başladı. Özür dileyerek söze başlıyor ve "lütfen" diyerek sözlerini bitiriyordu. Kibarlık ve centilmenlik, insanlar üzerinde oldukça olumlu intiba bırakıyordu.
İki saat içinde domatesleri bitirdi. Parasını ikiye katlamıştı. Kendisini yeniden marketin önünde buldu.
Artık bir iş sahibiydi. Vakit kaybetmemeliydi. Yeni bir kasa omuzlayıp tekrar sokağa daldı.
iki saat içinde bir kasa domatesi daha eritmişti.
Akşam eve dönerken cebindeki parasını birkaç kere saydı. Tam tamına 60 doları vardı; 50 dolar kazanmıştı.
Ertesi gün, daha erken ve daha taze ümitlerle işe koyuldu. Artık bir işi vardı ve kimseye muhtaç olmadan yaşayabilirdi. Bir beceri kazanmıştı. Gün boyu hiç uflamadan çalıştı. O gün parasını üçe katladı.
Akşam evin yolunu tuttuğu zaman, sevinçten uçuyordu.
Bir haftanın sonunda çok yorulduğunu, bir el arabası alırsa kasaları daha zahmetsiz taşıyabileceğini düşündü. Hemen ilk yatırımını yaptı ve güzel bir el arabası aldı. O gün ne çok sevinmişti. İşine yatırım yapmış, işi büyütmüştü. Daha sonraki yıllarda arabalar, TIR'lar aldığı zaman bile bu kadar sevinmeyecekti.
El arabasıyla işler daha iyi gidiyordu.
"Teknoloji işe yarıyor, yeniliklere açık olmak ve yenilikleri takip etmek lâzım." diye mırıldandı.
Günler haftaları, aylar yılları kovaladı. Thomas, önce bir pikap araba, daha sonra meyve ve sebzeleri üretildiği tarladan getirmek için bir kamyon aldı. Artık profesyonel bir sebze ve meyve satıcısı idi. Bir süre sonra ev ev dolaşıp meyve satmak yerine kamyonla marketlere meyve ve sebze pazarlamayı tercih etti.
Zaman ilerledikçe ufku büyüyordu. Kamyonu aldığında birkaç marketler zincirine mal veriyordu. Sonra işi bütün marketleri kapsayacak şekilde düşünmeye başladı. Daha sonra bir nakliyat şirketi kurmaya karar verdi. Sadece meyve ve sebze değil, öteki gıda maddelerini de pazarlamalıydı. Öyle de yaptı. Zaman içinde büyük bir nakliye şirketinin sahibi oldu. Gazetelere ilân veriyor, ilânla iş alıyor ve iş takibi yapıyordu.
Thomas, bir zaman sonra Birleşik Devletlerin en büyük nakliyat firmasının sahibi oldu. Bu arada evlendi ve bir de çocuğu oldu. Ailesi için hayat sigortası yaptırmaya karar verdi ve iyi bir sigorta şirketi seçti, uygun bir ödeme plânı yaptı. Telefonla şirketi aradı ve bir süre konuştuktan sonra mutabakat sağlandı. Sigortacı bir ara:
- Size bir form göndermek istiyorum, lütfen bana e-mail adresinizi verin, dedi.
- Mail adresim yok, dedi Thomas gülerek.
- Şaşırtıcı! Mail adresiniz yok ve siz bu hanedanlığı kurabildiniz. Düşünün, bir de e-mail adresiniz olsaydı...
Thomas, müthiş bir kahkaha attı:
- O zaman Microsoft'ta temizlikçi olurdum!
 
Top