Odama kapandım hem Yazıyorum hem de ağlıyorum

  • Ersteller des Themas Bali Bey
  • Erstellungsdatum
B

Bali Bey

Guest
Saygıdeğer Halit Ertuğrul Beyefendi,
Kalmayan sevgimden bir buket yapıp, size sunamam. "En içten", "En samimî" gibi sözcükler de kullanamam. Çünkü bu sevgi yüklü, temiz ve duygusal ifadelerden eser kalmadı.
Bu mektubun bir an önce elinize kavuşmasını diliyorum. Amacım, yaptığım hatayı sizlerle paylaşmak. Belki bu yolla, benden sonra gelenlere yaptığım hatalardan dolayı örnek olurum da, bari bir nebze onların aynı hatalara düşmesini engellerim.

Saygıdeğer Hocam,
Beni n'olur bağışlayın. Çok açık, çok içten ve çok pervasız olmak zorundayım. İçimden geldiği gibi konuşacağım. Bilseniz ki, şu anda müthiş bir heyecan içindeyim. Gözlerimden yaşlar kâğıda dökülüyor. Ellerim sırılsıklam, kâğıdı ıslatıyor. Bir odaya kapandım, hem yazıyorum, hem de ağlıyorum. Bu mektubu eğer bitirebilirsem, bilin ki çok büyük bir iş başarmış olacağım. Eğer bitiremezsem, zaten nereden haberiniz olacak.
Her şeyini kaybetmiş bir genç kızın dramı, bu topluma, politikacılara, eğitimcilere ve anne-babalara çok şey anlatmalı. Benim feryadım yalnızca bana ait değil. Benim gibi aynı sonla buluşan binlere ait. N'olur bizi dinleyin. N'olur hocam, yazın konuşun, anlatın da, bu toplum bizi dinlesin.

Çünkü bir insanın en büyük iflası, kendi benliğini, hislerini hayalini ve ümidini kaybetmesidir.
Saygıdeğer Hocam,
Mektuba nasıl başlayacağımı bilemedim. Söyleyeceklerim çok. Her şeyi yazmak istiyorum. Herkesin beni dinlemesi lâzım. Eğer Allah varsa, eğer ahiret varsa... Ki olduğuna inanıyorum artık. Beni dinlemeyenlerin, beni ikaz etmeyenlerin, beni yanlış yönlendirenlerin hesabı çok korkunç olacak.
Allah'ın önüne başımı koyup, neleri anlatacağım neleri... Beni anlayacak bir gücün olduğuna inanıyorum. Eğer o olmasaydı, ben bugün bu mektubu yazamazdım. Çünkü çoktan intihar ermiş olurdum.
Saygıdeğer Hocam,
Merak ettiğinizi tahmin ederek, şu iki soruya yanıt vermek istiyorum.
Ben kimim? Bu mektubu niçin size yazıyorum:
Ben (...) Eğitim Fakültesini bitirdim. Beni aldatan (...) insanla birlikte öğretmen oldum. Branşım Türkçe...
Çevremdekiler benim iyi konuştuğumu, iyi yazdığımı, biraz da güzel olduğumu söylerler... Ama bütün bunlar başıma belâ oldu.
Benim ailem modern, çağdaş ve ilerici kimliğiyle tanınır. Annem ve babam öğretmen emeklisi. Bir de erkek
kardeşim var. O şimdi Avustralya'da... Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde okurken tanıştığı bir Avustralyalı kızla evlendi, oraya yerleşti. Ben de evde tek başıma kaldım.
Annem-babam, benim kimliğimin oluşmasında hiçbir sınırlama koymadılar. Genç kızlık dönemim, dilediğim ve istediğim gibi geçti.
Kız-erkek ilişkileri açıldığında annem sürekli olarak bana şuna benzer görüşler anlatırdı:
"Kızım, dilediğin gibi bir hayat yaşa. Biz dünyaya bir kere geldik. Gençlik de geçici bir dönem. Hiçbir şey gözünde kalmasın. Tanıştığın gençleri eve getir, saklama. Gizli ilişkiler yaşamana gerek yoktur. Özellikle flört dönemini doya doya yaşa. Evlilikte bunların özlemim çekersin. Flört, çok gerekli. Birbirinizi bu dönemde tanıyacaksınız. Her yaptığınız iş için kafana ve gönlüne sor, eğer okey alırsan yap."
Annem sürekli olarak benim önümü açtı. Benim de ölçüsüz, kuralsız ve serbest bir hayatım oldu. Eve kaç erkek getirmedim ki... Her tanıştığım erkek, onurumdan, kişiliğimden ve hayallerimden bir parça alıp, götürdü.
Babam, beni hep dışarıda izledi. Ne bana karıştı, ne de önerilerde bulundu. Zaten sürekli olarak annemle kavgalıydı. Babama göre annem, arkadaş partilerinden eve gelmez bir kadındı. Anneme göre babam ise, kendisini aldatan, içkici ve vurdumduymaz bir erkekti. Bunların arasında ben ise, harçlığı bol, havalı, sorumsuz bir genç kızdım.
Saygıdeğer Hocam,
Herkesin dışarıda ilgiyle izlediği bizim aile, aslında ne ilerici, ne çağdaş, ne de örnek bir yuvaydı. Kendi içinde kokuşmuş, huzurunu yitirmiş, hiçbir özelliği olmayan, herkesin kendi hayatını yaşadığı bir evdi. Oysa, görünüşü hoş, yaşaması sıkıcı ve hatta sinir bozucuydu.
Bir genç için hayat, dolu görüldüğü gibi değildir. Özellikle de bizim gibi "Bugünleri arayacaksınız. Bu yıllar bir daha gelmeyecek." derdim. Keşke o yıllar hiç gelmeseydi. Meğer o arkadaşlar çok haklıymış.
Hele kapalı ve dindar bir kesim vardı ki, onlarla oldu olası anlaşamazdım. Bu anlaşamazlığın bazı nedenleri vardı.
Ben din ile, hiç ilgisi olmayan bir aileden geliyordum. Babamın "Allah" dediğini, namaz kıldığını, camiye gittiğini hiç görmemiştim. Ailemizde dine ait bir işaret yoktu. Annem de farklı değildi. Nerede kapalı bir kadın görse "Bunlar akıllarını yemişler kızım. Geri zekalı yobaz ve çağın gerisinde kalmış zavallılar" der, hem aşağılar, hem de acırdı.
Böyle bir ortamda büyüyen ben için, kapalı ve dindar kesime ilgi göstermem olası mıydı? Ancak onların içinde bana yaklaşmak isteyen, kendince beni doğru yola çekmek isteyenler çıkmıştı. Şimdi anlıyordum.
Ama o kızlara hiç yüz vermemiştim. Hayatımda yaptığım en büyük hatalardan birisi de bu... Eğer o kızlarla diyalog kursaydım, kim bilir, belki de bu acıların bir kısmını yaşamamış olurdum.
Saygıdeğer Hocam,
Mektubu uzatmak istemiyorum. Toparlamaya çalışacağım.
Flörtün, cinsel yaşamın, hayatını yaşamanın, dilediğini ve istediğini yapmanın ateşli savunucusu olan ben,
kendimi üstün, farklı ve şanslı görürken inanılmaz bir çıkmaza girdim. Sevgililerim sözleşmiş gibi beni bırakıyorlardı. Meğer ki adım çıkmış, ben gençlerin eğlencesi olmuştum.
Hani çağdaşlık, ilericilik ve hoşgörülük...
Artık şunu çok iyi anlamıştım. Koklanan gülü, bir başkası gül gibi koklamıyordu.
Büyük bir aşk yaşadığımı sandığım son sevgilim de beni bıraktı. O gün akşam evde yalnızdım. Okul bitmişti.
Kuralar çekilmiş, ikimiz de öğretmen olmuştuk. Ama bütün bunlara sevinemezdim.
Bana diller döken, iltifatlar eden, neredeyse ayaklarıma kapanan sevgilim, alacağını aldıktan sonra ilişkileri bitirmişti.
Düşündüm... Şimdi ben neyim?.. Başımı duvarlara vurmaya başladım. Her şeyini kaybetmiş bir genç kızı, kim ne yapsın? Hangi aklı başında bir erkek ona kucağını açıp, mutlu bir yuva verir?
Kucağını açan çıksa da, o da öncekiler gibi alacağını aldıktan sonra ilişkileri kesip, gidecekler.
Çok iyi anlamıştım artık. Bu yol çıkmaz bir yoldu. Ya intihar edip, kendimi temizlemeliydim. Ya da hayatımı yeniden gözden geçirerek, bir çare bulmalıydım.

Bütün bunların üstüne bir felâket daha geldi. Babam bir kalp krizinden öldü. Annem ise, daha da yalnızlaştı.
Çeşitli hastalıklarla boğuşmaya başladı. Bu da intihara teşebbüs etmemde önemli etken oldu.
Şu pis ve çekilmez hayatım bitmeli, bu işkenceden kurtulmalıydım. Öyle yaptım. İki kez intihara teşebbüs ettim.
Birinde hap yutmuştum, annem fark etti. Diğerinde ise, bileğimi kestim, yine başaramadım.
Bu durum karşısında annem kendisini suçlu hissetmeye başladı. Yaptığı hataları yavaş yavaş görüyordu.
Saçma sapan görüşü yüzünden hem kendisi hayatta mutlu olamadı, hem de benim hayatımı lekeledi, kirletti.
Okulların açılması nedeniyle annemin eski öğrencileri olan birkaç tanıdık, bizi ziyarete geldiler. Ben hiç
dışarıya çıkmıyor ve kimseyle görüşmüyordum. Tamamen sinirlerim bozulmuştu, çıldırmak üzereydim.
Öğrencileri, anneme birkaç kitaptan oluşan hediye paketi getirmişlerdi. Onlar gittikten sonra annem paketi açmış. Üç tane kitap...
-Kendini Arayan Adam
-Düzceli Mehmet
-Uçurumdan Dönüş

Yazarı sizsiniz. Tabiî isminizi ne annem biliyor, ne de ben. Bize göre ismi duyulmamış ve tanınmayan bir yazarsınız.
Kapalı odamda dertlerimle baş başa yaşadığımdan olsa gerek, kitaplar ilgimi çekti. Şöyle bir karıştırma ihtiyacı hissettim.
İlk karıştırdığım kitap, Uçurumdan Dönüş'tu. Öncelikle ismi dikkatimi çekmişti. Kitabı elime aldım ve açtım.
İlk karşıma çıkan konu başlığı, İNTİHAR EDECEKTİM. Başlık da benim için çarpıcı ve çekiciydi. İçimde olanlarla karşılaşıyordum.
"Ne yazıyor?" diye okumaya başladım. Müthiş bir hikâye... Benim yaşadıklarıma benzer. İlgiyle okudum.
Sonu beni çok düşündürdü. Nerede hata yaptığım konusunda bazı ipuçları verdi. Okumaya devam ettim. Birbirinden güzel, etkileyici yaşanmış olaylar...
Uçurumdan Dönüş'ü okudum. Sonra diğer kitapları, ardından da bütün kitaplarınızı. Kitapların içinde sık sık vurgu yaptığınız Risale-i Nur kitaplarına da ulaştık. Yani bir ay içinde annemle birlikte, sabah-akşam kitap okuduk, anlattıklarınızı birbirimizle paylaştık. Yaptığımız hataları birbirimize itiraf ettik.

Bize yakın, Fahriye Teyze diye bilinen bir hanım vardı. Şimdiye kadar onunla bir ilişkimiz olmadı. Kitaplarınızı okuduğumuzu duymuş, bize geldi. Çok hanım bir kadın, tertemiz, yüzünde nur parlıyor.
Bana çok çekici ve etkileyici geldi. Sanki içinin mutluluğu ve huzuru yüzüne vurmuş. Bizleri merak ettiğimiz Risale-i Nur kitaplarıyla tanıştırdı.
Bugün annemle beraber bu mutluluğumuzu sizinle paylaşmak istedim. Bu yıl öğretmenliğe gidiyorum ve evde kendime yeniden bir çeki düzen vermek istiyorum.
Biz de "Yeni Bir Hayat" keşfettik. Bunu bize gösteren Rabbime binlerce şükürler...

Saygıdeğer Hocam, Çok teşekkür ederim. Nasıl rahatladım, bilemezsiniz. Bu mektubu yazmak, sanki iyi bir doktora muayene olup, dertlerimin hafiflemesi gibi oldu.
Bütün bu deneyimlerim, yaşadıklarım bende şu görüşü oluşturdu:
insanlar, özellikle de gençler, Allah'ı unutmasınlar. Allah'ı unutmayan, O'nün mesajlarına uyanlar hiçbir sorun yaşamazlar. Bir zaman beğenmediğim dindar, arkadaşlar bugün mutlu bir hayata kavuştular. Nasıl imreniyorum, nasıl gıpta ediyorum. Benim de öyle sıcak bir yuvam, beni candan sevenim olsaydı, ne kadar iyi olurdu. Ama kaybedilenler gelmiyor ki..

Kitaplarınız benim gibi kaç genci kurtarmıştır. Size dua ediyorum. Ama bu günahkar ve kirli insanın duaları kabul olurmu? Allah'ım bana da rahmetini açar mı? Her namazımda seccademi sulayan gözyaşlarım bir şeye yarar mı? Tek tesellim O'nun büyüklüğü, O'nun merhameti ve O'nun affıdır. Saygıdeğer Hocam, yine de en
derin sevgi ve saygılarımla..N'olursunuz bu kardeşinize özel dua edin

Çiğdem ŞAHİN
 
Top