S
Sunguroğlu
Guest
Çok yakın bir dostumuz olan yan komşumuz olan Taha Beyler;
ailevi bir problemlerinin çözümüne yardımcı olmamız için bizleri akşam evlerine davet etmişlerdi. Eşimle birlikte evlerine gittiğimizde, bir alt katta oturan Güler adında dul bir bayanın da gelmiş olduğunu gördük.
Birlikte yediğimiz akşam yemeğinden sonra, Taha Bey dostumuz, kızından şikâyet ederek başladı konuşmasına...
Konu gerçekten çok önemliydi:
Yüksek öğrenim yapmış kızı, lise mezunu bir gence gönlünü kaptırmış. Çocugun ailesinin ekonomik gücü oldukça zayıf... Üstelik gencin işi de yok. Öte yanda ise kıza çok cazip talipler geliyormuş. Son gelen de civarın en zengini olarak tanınan bir aileymiş. Genç de doktormuş. Vaadedilen iyi bir hayat... Hatta Taha beyin bile ekonomik gücü artacak. Orta halli bir memur olmaktan kurtulacak.
Ortada, iki alternatif var. Komşumuz Taha Bey ve hanımı, bütün güçleriyle doktoru tercih etmesi için kızlarına baskı yaparken kız ise "intihar" tehdidine varan bir ısrarla, lise mezunu olan genci istemekte.
Halledilmesi acil ve fevkalede önemli olan problem bu...
Ve bizden yardım beklenmektedir.
Taha Beyin uzun uzun açıklamaları ve kızın da şiddetli direnmesinin ardından, ben de bir şeyler söylemek icin söz almıştım ki Güler hanım "pat" diye araya girdi.
- Af edersiniz, dedi. Anlatılanlar öylesine benim hayat hikayeme benziyor ki dayanamadım. Müsaadeniz olursa önce ben konuşayım, sonra da sizi dinleriz.
Apartmanımıza yeni gelen ve yalnızca dul olduğunu bildiğimiz ve geçmişi hakkında en ufak bir bilgimizin olmadığı komşumuzun, söze bu kadar içten bir şekilde karışması bizleri de meraklandırmıştı.
- On yedi yıl önce başlayan bir hikaye, diye söze başladı, ses tonunu ciddileştirerek...
Hikmet'le lise birinci sınıfta tanışmış ve çok çabuk kaynaşmıştık. Okul bitince evlenecektik. Ama ailem, ekonomik güçlerinin yetersiz olduğunu ileri sürerek onunla evlenmeme karşı çıkıyorlardı. Benim direnmem ve karşı koymam hiç para etmedi. Beni zorla çok zengin bir ailenin Teğmen Pilot olan çocuguyla evlendirdiler. İstemeye istemeye parayla satılmış gibi oldum.
Nışanlandığımızın ertesi günü, altımızda son model bir araba vardı. Su gibi para harcamaya başlamıştık. Dünya tozpembe, sanki hayal aleminde yaşıyorduk.
Geziler, yemekler, giysiler... Boynuma ve koluma hergün yenisinin eklendigi, çok pahalı takılar...
Günler ilerledikçe benim için çok yeni olan lüks bir hayat, fazla önemli olmamaya başladı. Bunların hepsi parayla ve ekonomik güçle alınıyordu.
Ama, bir şey vardı ki onlara ekonomik gücün eli yetmiyordu. Sevgi ve şefkat... Her şeyimiz vardı. Ama bunlar, çok suni ve yapmacıktı. Nişanlımda da bir soğukluk hissetmeye başlamıştım. Onun için önemli olan, parayla alınacak şeylerdi. Bir kişiye bağlanmanın ve yalnızca onu sevmenin çokta önemli olmadığını düşünüyordu. Bunları duymaya başlayınca anne ve babama lanetler okuyordum. Beni sadece etim ve kemiğim için alan ve içimdeki duygularımı hiç hesaba katmayan birisiyle bir hayat geçirmek, ürpertici bir şeydi.
Bir ara, lisede anlaştığımız arkadaşım Hikmetle karşılaştım. Nasıl utandım, nasıl küçüldüm anlatamam. Bana bağırıp-çağırmasını, azarlamasını ve hatta hakaret eder derecede beni kovmasını ve intikamını almasını bekledim. Ama o son derece soğukkanlı ve olgun bir insandı.
- Artık görüşmesek iyi olur, dedi. Çünkü sen başkasına aitsin. Ben böyle şeyleri sevmem.
Böyle kestirip atmasına da dayanamadım.
- Nasıl olur, bunca geçmişimizi ve sevgimizi nasıl unutursun? dedim.
- Unutmak mı? dedi, çok ciddi bir ses tonuyla. Seni unutabilmek için şu kalbimi söküp yerine başka bir kalbin takılması gerekir. Unutmamak ayrı, ilgilenmemek ayrıdır. Ben Güleri delicesine seviyorum. Ama seni değil. Benim sevdiğim Güler, bana ait olan Gülerdir. Sen ise başkasına aitsin bana değil...
Ağladım o dokunaklı konuşmasına... Beni kaçırıp kurtarması için çok yalvardım. Ama buna yanaşmadı.
Mutluluk görüntüsü altında, mutsuzluk çeke çeke evlendim. Anne ve babam çok sevindiler. Ya ben? Hani insan sevmediği bir yemeği yemeye zorlanır ya? işte öyle...
Hayata daha başlamadan bitmesini beklemeye başlamıştım.
Güler hanımın hayat hikayesi bizleri öylesine etkilemişti ki kımseden çıt çıkmadan pür dikkat onu dinliyorduk.
Güler hanım bir sigara yaktıktan sonra devam etti:
- Bu arada Hikmetin de nişanlandığını duymuştum. Bu haber sanki son ümidimin tükenişi olmuştu. Ben artık evli bir kadındım ve onunla yollarımız ayrılmıştı. Ama onun bekar olarak beklemesi bana hala bir ümit ışığı oluyordu.
Bir akşamüzeri yemekten sonra arabaya bindik. Kocam içkiliydi. Çok ısrar ettim ama, dinletemedim. Çok deli araba kullanmaya başladı. Çok sürmeden, müthiş bir gürültüyle kendimi kaybettim. Gözlerimi hastanede açtım, kocamın da öldüğünü öğrendim. Başlamadan bir faciayla biten bir evlilik... Kaza sırasında, karnımda taşıdığım, çocugu da kaybetmiştim. Dul bir kadın olarak ortada kalakaldım.
Bir kaç ay sonra Hikmetin düğünü olacaktı. Onu düğünden önce görmek ve içimdekileri son kez haykırmak istiyordum.
Nihayet onu tenha bir sokakta yakaladım.
- Hikmet, dedim. Ama beni duymamazlıktan geldi. Yalvarırım, ne olursun beni dinle, dedim. Durdu.
- Konuşacak bir şeyimiz yok!. Bizı böyle görmelerini de istemem, dedi. Elimde olmadan ağlamaya başladım:
- Hata yaptım, dedim. Ama, bunu çok ağır ödedim. Şimdi yalnızım ve sana çok ihtiyacım var. Sensiz olamıyorum. Elimde değil. Seni ne kadar içimden kovmak istediysem de başaramadım. Senden sıcak bir ilgi, bana en büyük teselli olacak. Öyle buz gibi durma. Ne olursun!
Tabi oda çok duygulandı. Onun da beni çok istediğini, çok sevdiğini biliyordum.
Ama, bir kere yollarımız ayrılmıştı. Her şeyi olduğu gibi kabul etmek istiyordu.
- Yakında düğünümüz olacak çok sevdiğim bir nişanlım var, dedi. Gözü yükseklerde değil. Ona ben yetiyorum. Ne olursun mutluluğumuzu gölgeleme.
- Bu kadar mı? dedim. Hiç mi içinde bana ait bir şey kalmadı?
- Ne olursun, o yaraları tekrar kanatma. Çektiğim acılar yeter. Kendimi sensiz olmaya inandırmak için kaç aydır mücadele ediyorum. bilemezsin. Ama, yapamadım, yapamamaktan da korkuyorum. Biz çektik ama o masum kızın mutluluğunu gölgelemeye hakkımız yok.
Ve son kez gururumu ayakları altına atarak yalvardım:
- Onu sevme demiyorum, dedim. Onu sev, hem de çok sev. Ve onunla dünyanın en mutlu erkeği olarak evlen. Buna da bir şey dediğim yok. Senden tek isteğim. beni de yanına al. İster metres olarak kabul et, ister nikah yaptır. Bana ayrı bir ev tutabilirsin. Bütün masraflarını ben karşılarım. Arada sırada uğra yeter. Veya hiç gelme. Bir telefon et, sesini duyayım kafi. Yalnızca, sana ait olduğumu bileyim, bu bana dünyanın en büyük mutluluğunu verir.
Çakmak, çakmak olan gözleriyle, beni acı acı süzdü.
- Sen hala, bildiğim ve tanıdığım hanımların en iyisisin. Ama, bir kere yollarımız ayrıldı. Fakat içimden, o Güleri kimse ayıramaz. Ben senin hissettiklerinden daha fazlasını hissediyorum. Ve seni ömrüm boyunca sevmeye devam edeceğim. Ama geride çok gözyaşları kaldı. Onları bir daha geri getiremeyiz...
Arkasını döndü ve hızla uzaklaştı.
Bizimle ilgili dedikodulardan, yuvasına herhangi bir zarar gelmemesi için bu şehri terketti. Çok mutluymuş. Dört tane çocugu var. Kızının adı da Güler.
Beni unuttu mu, unutmadı mı? Bilmiyorum. Ben onu bir an olsun unutamıyorum.
Fakat, beni kabul etmemekle en iyisini yaptı.
Bu dramatik hayat kesitlerini nefesimizi tutarak dinlemiştik. Çok büyük dersler ve çok çarpıcı öğütler vardı. Bütün hanımlar ağlamıştı. Özellikle evin kızı hıçkıra hıçkıra gözyaşı dökmüştü. Taha Bey ise hiç bir yorum yapmadan:
- Kızımın dediği olsun, demekle yetindi. O akşam herkes mutlu ayrılmıştı.
Gizemli Davet adlı kıtapdan yaşanmış gerçek ibretli bir hikaye..
ailevi bir problemlerinin çözümüne yardımcı olmamız için bizleri akşam evlerine davet etmişlerdi. Eşimle birlikte evlerine gittiğimizde, bir alt katta oturan Güler adında dul bir bayanın da gelmiş olduğunu gördük.
Birlikte yediğimiz akşam yemeğinden sonra, Taha Bey dostumuz, kızından şikâyet ederek başladı konuşmasına...
Konu gerçekten çok önemliydi:
Yüksek öğrenim yapmış kızı, lise mezunu bir gence gönlünü kaptırmış. Çocugun ailesinin ekonomik gücü oldukça zayıf... Üstelik gencin işi de yok. Öte yanda ise kıza çok cazip talipler geliyormuş. Son gelen de civarın en zengini olarak tanınan bir aileymiş. Genç de doktormuş. Vaadedilen iyi bir hayat... Hatta Taha beyin bile ekonomik gücü artacak. Orta halli bir memur olmaktan kurtulacak.
Ortada, iki alternatif var. Komşumuz Taha Bey ve hanımı, bütün güçleriyle doktoru tercih etmesi için kızlarına baskı yaparken kız ise "intihar" tehdidine varan bir ısrarla, lise mezunu olan genci istemekte.
Halledilmesi acil ve fevkalede önemli olan problem bu...
Ve bizden yardım beklenmektedir.
Taha Beyin uzun uzun açıklamaları ve kızın da şiddetli direnmesinin ardından, ben de bir şeyler söylemek icin söz almıştım ki Güler hanım "pat" diye araya girdi.
- Af edersiniz, dedi. Anlatılanlar öylesine benim hayat hikayeme benziyor ki dayanamadım. Müsaadeniz olursa önce ben konuşayım, sonra da sizi dinleriz.
Apartmanımıza yeni gelen ve yalnızca dul olduğunu bildiğimiz ve geçmişi hakkında en ufak bir bilgimizin olmadığı komşumuzun, söze bu kadar içten bir şekilde karışması bizleri de meraklandırmıştı.
- On yedi yıl önce başlayan bir hikaye, diye söze başladı, ses tonunu ciddileştirerek...
Hikmet'le lise birinci sınıfta tanışmış ve çok çabuk kaynaşmıştık. Okul bitince evlenecektik. Ama ailem, ekonomik güçlerinin yetersiz olduğunu ileri sürerek onunla evlenmeme karşı çıkıyorlardı. Benim direnmem ve karşı koymam hiç para etmedi. Beni zorla çok zengin bir ailenin Teğmen Pilot olan çocuguyla evlendirdiler. İstemeye istemeye parayla satılmış gibi oldum.
Nışanlandığımızın ertesi günü, altımızda son model bir araba vardı. Su gibi para harcamaya başlamıştık. Dünya tozpembe, sanki hayal aleminde yaşıyorduk.
Geziler, yemekler, giysiler... Boynuma ve koluma hergün yenisinin eklendigi, çok pahalı takılar...
Günler ilerledikçe benim için çok yeni olan lüks bir hayat, fazla önemli olmamaya başladı. Bunların hepsi parayla ve ekonomik güçle alınıyordu.
Ama, bir şey vardı ki onlara ekonomik gücün eli yetmiyordu. Sevgi ve şefkat... Her şeyimiz vardı. Ama bunlar, çok suni ve yapmacıktı. Nişanlımda da bir soğukluk hissetmeye başlamıştım. Onun için önemli olan, parayla alınacak şeylerdi. Bir kişiye bağlanmanın ve yalnızca onu sevmenin çokta önemli olmadığını düşünüyordu. Bunları duymaya başlayınca anne ve babama lanetler okuyordum. Beni sadece etim ve kemiğim için alan ve içimdeki duygularımı hiç hesaba katmayan birisiyle bir hayat geçirmek, ürpertici bir şeydi.
Bir ara, lisede anlaştığımız arkadaşım Hikmetle karşılaştım. Nasıl utandım, nasıl küçüldüm anlatamam. Bana bağırıp-çağırmasını, azarlamasını ve hatta hakaret eder derecede beni kovmasını ve intikamını almasını bekledim. Ama o son derece soğukkanlı ve olgun bir insandı.
- Artık görüşmesek iyi olur, dedi. Çünkü sen başkasına aitsin. Ben böyle şeyleri sevmem.
Böyle kestirip atmasına da dayanamadım.
- Nasıl olur, bunca geçmişimizi ve sevgimizi nasıl unutursun? dedim.
- Unutmak mı? dedi, çok ciddi bir ses tonuyla. Seni unutabilmek için şu kalbimi söküp yerine başka bir kalbin takılması gerekir. Unutmamak ayrı, ilgilenmemek ayrıdır. Ben Güleri delicesine seviyorum. Ama seni değil. Benim sevdiğim Güler, bana ait olan Gülerdir. Sen ise başkasına aitsin bana değil...
Ağladım o dokunaklı konuşmasına... Beni kaçırıp kurtarması için çok yalvardım. Ama buna yanaşmadı.
Mutluluk görüntüsü altında, mutsuzluk çeke çeke evlendim. Anne ve babam çok sevindiler. Ya ben? Hani insan sevmediği bir yemeği yemeye zorlanır ya? işte öyle...
Hayata daha başlamadan bitmesini beklemeye başlamıştım.
Güler hanımın hayat hikayesi bizleri öylesine etkilemişti ki kımseden çıt çıkmadan pür dikkat onu dinliyorduk.
Güler hanım bir sigara yaktıktan sonra devam etti:
- Bu arada Hikmetin de nişanlandığını duymuştum. Bu haber sanki son ümidimin tükenişi olmuştu. Ben artık evli bir kadındım ve onunla yollarımız ayrılmıştı. Ama onun bekar olarak beklemesi bana hala bir ümit ışığı oluyordu.
Bir akşamüzeri yemekten sonra arabaya bindik. Kocam içkiliydi. Çok ısrar ettim ama, dinletemedim. Çok deli araba kullanmaya başladı. Çok sürmeden, müthiş bir gürültüyle kendimi kaybettim. Gözlerimi hastanede açtım, kocamın da öldüğünü öğrendim. Başlamadan bir faciayla biten bir evlilik... Kaza sırasında, karnımda taşıdığım, çocugu da kaybetmiştim. Dul bir kadın olarak ortada kalakaldım.
Bir kaç ay sonra Hikmetin düğünü olacaktı. Onu düğünden önce görmek ve içimdekileri son kez haykırmak istiyordum.
Nihayet onu tenha bir sokakta yakaladım.
- Hikmet, dedim. Ama beni duymamazlıktan geldi. Yalvarırım, ne olursun beni dinle, dedim. Durdu.
- Konuşacak bir şeyimiz yok!. Bizı böyle görmelerini de istemem, dedi. Elimde olmadan ağlamaya başladım:
- Hata yaptım, dedim. Ama, bunu çok ağır ödedim. Şimdi yalnızım ve sana çok ihtiyacım var. Sensiz olamıyorum. Elimde değil. Seni ne kadar içimden kovmak istediysem de başaramadım. Senden sıcak bir ilgi, bana en büyük teselli olacak. Öyle buz gibi durma. Ne olursun!
Tabi oda çok duygulandı. Onun da beni çok istediğini, çok sevdiğini biliyordum.
Ama, bir kere yollarımız ayrılmıştı. Her şeyi olduğu gibi kabul etmek istiyordu.
- Yakında düğünümüz olacak çok sevdiğim bir nişanlım var, dedi. Gözü yükseklerde değil. Ona ben yetiyorum. Ne olursun mutluluğumuzu gölgeleme.
- Bu kadar mı? dedim. Hiç mi içinde bana ait bir şey kalmadı?
- Ne olursun, o yaraları tekrar kanatma. Çektiğim acılar yeter. Kendimi sensiz olmaya inandırmak için kaç aydır mücadele ediyorum. bilemezsin. Ama, yapamadım, yapamamaktan da korkuyorum. Biz çektik ama o masum kızın mutluluğunu gölgelemeye hakkımız yok.
Ve son kez gururumu ayakları altına atarak yalvardım:
- Onu sevme demiyorum, dedim. Onu sev, hem de çok sev. Ve onunla dünyanın en mutlu erkeği olarak evlen. Buna da bir şey dediğim yok. Senden tek isteğim. beni de yanına al. İster metres olarak kabul et, ister nikah yaptır. Bana ayrı bir ev tutabilirsin. Bütün masraflarını ben karşılarım. Arada sırada uğra yeter. Veya hiç gelme. Bir telefon et, sesini duyayım kafi. Yalnızca, sana ait olduğumu bileyim, bu bana dünyanın en büyük mutluluğunu verir.
Çakmak, çakmak olan gözleriyle, beni acı acı süzdü.
- Sen hala, bildiğim ve tanıdığım hanımların en iyisisin. Ama, bir kere yollarımız ayrıldı. Fakat içimden, o Güleri kimse ayıramaz. Ben senin hissettiklerinden daha fazlasını hissediyorum. Ve seni ömrüm boyunca sevmeye devam edeceğim. Ama geride çok gözyaşları kaldı. Onları bir daha geri getiremeyiz...
Arkasını döndü ve hızla uzaklaştı.
Bizimle ilgili dedikodulardan, yuvasına herhangi bir zarar gelmemesi için bu şehri terketti. Çok mutluymuş. Dört tane çocugu var. Kızının adı da Güler.
Beni unuttu mu, unutmadı mı? Bilmiyorum. Ben onu bir an olsun unutamıyorum.
Fakat, beni kabul etmemekle en iyisini yaptı.
Bu dramatik hayat kesitlerini nefesimizi tutarak dinlemiştik. Çok büyük dersler ve çok çarpıcı öğütler vardı. Bütün hanımlar ağlamıştı. Özellikle evin kızı hıçkıra hıçkıra gözyaşı dökmüştü. Taha Bey ise hiç bir yorum yapmadan:
- Kızımın dediği olsun, demekle yetindi. O akşam herkes mutlu ayrılmıştı.
Gizemli Davet adlı kıtapdan yaşanmış gerçek ibretli bir hikaye..