S
sarhosbalik
Guest
Bizim mahallenin en modern kadını idi Mediha teyze.
Modern giyiminin yanısıra, sürekli şeklini değiştirdiği saçları ile sırıtıyordu biraz mahellede.
Ama kimse O'nun dış görünüşüne aldırış etmezdi.
Herkes çok severdi O`nu.
Hele biz çocuklar, bayılırdık O`nun yaptığı pastalara,böreklere...
Kelebek hayranı idi.
Ne kadar çok kelebek yakalarsak o kadar çok hediyeler alırdık Kelebek teyzeden.
Yakaladığımız kelebekleri evinin içine bırakır, öldükden sonra duvarlara asardı...
Duvarları kelebeklerle doluydu.
Haliyle adını kelebek teyze takmıştık aramızda ama o bunu bilmiyordu. Nasıl becerdi bilmiyorum ama mahallenin çocuklarının yani, bizlerin sevgisini ve saygısını kazandı.
Ki çocuklar saygiyla değil korkuyla büyütülürdü eskiden...
Kelebek toplamak hobimiz olmuştu artık.
Kim, en güzel kelebeği getirecek? yarışında idik sürekli...
Kim en güzel kelebeği yakalayacak!?
Günün hasılatını getirdikten sonra bize ögrettiği, bizim için oldukca yeni olan oyunumuzu oynardık.
Bu oyunun sonunda ödüllerimiz hic degişmedi.
Hep ayni ödülü yani "leblebi sekeri" verirdi onun icat ettigi oyun bittikten sonra.
Allah Bir oyunu...
Her iki elimize aldığımız,
yumruklarımız büyüklüğündeki taşları birbirine vurup,
aynı zamanda "Allah Bir-Allah Bir" diye
şarkı söylemekti bu oyun ki, aynı zamanda şeytanı da kovarmışız.
O zamanlar yumruklarımız çok küçüktüler.
Güzel bir oyundu, kazananı olmayan,
kazanma telaşı olmayan.
Yaptığımız tek şey; taşları birbirine vurup,
o iki kelimelik nakaratı sürekli tekrarlayarak, gürültülü bir şekilde Kelebek teyzenin evinin etrafında dönmekti...
O zamanlar hiç düşünmedim;
o kadar çocugun bağırma edasında cırtlak sesler çıkararak, evinin etrafında dönerken, Kelebek teyze, ne yapardı evin içinde? diye...
Allah`ın bir olduğuna kendisini inandırmaya çalışırdı belkide... Biz inanmıştık!
Her gün O`nun icin tuttuğumuz kelebekleri evine hapsetmesinin iyi olup olmadığını düşünmedik hic.
Inandik Kelebek teyzemize.
O bizim saygı duyduğumuz bir büyüğümüz idi,
hemde güzel pastalar yapan bir büyüğümüz.
Mahallede cenaze vardı. Kim ölmüştü, neden ölmüştü bilmiyordum. Bizim mahallede bir-iki ay`a kalmaz birileri ölürdü zaten.
Ertesi gün ögrendik ki, ölen kişi Ahmet amca imiş.
Mediha teyzenin kocası Ahmet amca.
Kelebek teyzeyi başka bir adamla yakalamış yatak odalarinda. Kalp krizinden gitmiş Ahmet amca...
Belki kalp krizi gecirmese imiş, bizim sevgili Kelebek teyzemizi öldürecekmiş. Hatta Kelebek teyzenin sevgilisini de.
Olaydan bir gün önce, öğle saatlerinde mahallenin bütün çocukları neşe içinde elimizde taşlar,
dilimizde Allah,
Kelebek teyzemizin evinin etrafında dönüyorduk.
Ahmet amca eve geliyordu,
bize bakip gülerek evine girmişti...
Yazik oldu Ahmet amcaya...
Bunda bizimde sucumuz vardı.
Bilmeyerek yardım etmiştik Kelebek teyzeye.
Oysa biz; Seytan taşladıgımızı sanıyorduk.
Modern giyiminin yanısıra, sürekli şeklini değiştirdiği saçları ile sırıtıyordu biraz mahellede.
Ama kimse O'nun dış görünüşüne aldırış etmezdi.
Herkes çok severdi O`nu.
Hele biz çocuklar, bayılırdık O`nun yaptığı pastalara,böreklere...
Kelebek hayranı idi.
Ne kadar çok kelebek yakalarsak o kadar çok hediyeler alırdık Kelebek teyzeden.
Yakaladığımız kelebekleri evinin içine bırakır, öldükden sonra duvarlara asardı...
Duvarları kelebeklerle doluydu.
Haliyle adını kelebek teyze takmıştık aramızda ama o bunu bilmiyordu. Nasıl becerdi bilmiyorum ama mahallenin çocuklarının yani, bizlerin sevgisini ve saygısını kazandı.
Ki çocuklar saygiyla değil korkuyla büyütülürdü eskiden...
Kelebek toplamak hobimiz olmuştu artık.
Kim, en güzel kelebeği getirecek? yarışında idik sürekli...
Kim en güzel kelebeği yakalayacak!?
Günün hasılatını getirdikten sonra bize ögrettiği, bizim için oldukca yeni olan oyunumuzu oynardık.
Bu oyunun sonunda ödüllerimiz hic degişmedi.
Hep ayni ödülü yani "leblebi sekeri" verirdi onun icat ettigi oyun bittikten sonra.
Allah Bir oyunu...
Her iki elimize aldığımız,
yumruklarımız büyüklüğündeki taşları birbirine vurup,
aynı zamanda "Allah Bir-Allah Bir" diye
şarkı söylemekti bu oyun ki, aynı zamanda şeytanı da kovarmışız.
O zamanlar yumruklarımız çok küçüktüler.
Güzel bir oyundu, kazananı olmayan,
kazanma telaşı olmayan.
Yaptığımız tek şey; taşları birbirine vurup,
o iki kelimelik nakaratı sürekli tekrarlayarak, gürültülü bir şekilde Kelebek teyzenin evinin etrafında dönmekti...
O zamanlar hiç düşünmedim;
o kadar çocugun bağırma edasında cırtlak sesler çıkararak, evinin etrafında dönerken, Kelebek teyze, ne yapardı evin içinde? diye...
Allah`ın bir olduğuna kendisini inandırmaya çalışırdı belkide... Biz inanmıştık!
Her gün O`nun icin tuttuğumuz kelebekleri evine hapsetmesinin iyi olup olmadığını düşünmedik hic.
Inandik Kelebek teyzemize.
O bizim saygı duyduğumuz bir büyüğümüz idi,
hemde güzel pastalar yapan bir büyüğümüz.
Mahallede cenaze vardı. Kim ölmüştü, neden ölmüştü bilmiyordum. Bizim mahallede bir-iki ay`a kalmaz birileri ölürdü zaten.
Ertesi gün ögrendik ki, ölen kişi Ahmet amca imiş.
Mediha teyzenin kocası Ahmet amca.
Kelebek teyzeyi başka bir adamla yakalamış yatak odalarinda. Kalp krizinden gitmiş Ahmet amca...
Belki kalp krizi gecirmese imiş, bizim sevgili Kelebek teyzemizi öldürecekmiş. Hatta Kelebek teyzenin sevgilisini de.
Olaydan bir gün önce, öğle saatlerinde mahallenin bütün çocukları neşe içinde elimizde taşlar,
dilimizde Allah,
Kelebek teyzemizin evinin etrafında dönüyorduk.
Ahmet amca eve geliyordu,
bize bakip gülerek evine girmişti...
Yazik oldu Ahmet amcaya...
Bunda bizimde sucumuz vardı.
Bilmeyerek yardım etmiştik Kelebek teyzeye.
Oysa biz; Seytan taşladıgımızı sanıyorduk.