İlle de 'Edebiyat diyorsanız..

hasbelkader

Well-Known Member

kjjwBpqGOjgio95845VD8khjo1_500.jpg



Gülümsüyordum. O gülümsediği için. Gülümseyerek konuştuğu için.
Sakinleşiyordum. O sakin olduğu için. Artık korkmuyordum.
O bana “korkma” dediği için. “Üşüme!” diyen bir annenin sözünü dinler gibi.
Olur “üşümem” diyordum.

“Gerekirse donarak ölürüm ama üşümem!“

Hakan Günday
 

Zerd

Well-Known Member
ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞİİRİ

gözlerin gözlerime değince
felâketim olurdu ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
ne vakit karşımda görsem
öldüreceğimden korkardım
felâketim olurdu ağlardım


ne vakit maçka'dan geçsem
limanda hep gemiler olurdu
ağaçlar kuş gibi gülerdi
bir rüzgâr aklımı alırdı
sessizce bir cıgara yakardın
parmaklarımın ucunu yakardın
kirpiklerini eğerdin bakardın
üşürdüm içim ürperirdi
felâketim olurdu ağlardım


akşamlar bir roman gibi biterdi
jezabel kan içinde yatardı
limandan bir gemi giderdi
sen kalkıp ona giderdin
benzin mum gibi giderdin
sabaha kadar kalırdın
hayırsızın biriydi fikrimce
güldü mü cenazeye benzerdi
hele seni kollarına aldı mı
felâketim olurdu ağlardım

Attila Ilhan
 

hasbelkader

Well-Known Member

Seçkin bir kimse değilim
ismimin baş harfleri acz tutuyor
Bağışlamanı dilerim

Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme

Hayat bir boş rüyaymış
Geçen ibadetler özürlü
Eski günahlar dipdiri

Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harflerinde kimliğim
Bağışlanmamı dilerim

Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme

Hayat boş geçti
Geri kalan korkulu
Her adımım dolu olsa
İşe yaramaz katında
Biliyorum
Bağışlanmamı diliyorum​


tumblr_m58nolw0IJ1qcngcy.jpg



Cahit Zarifoğlu
 

Zerd

Well-Known Member
ERENKÖYÜ'NDE BAHAR

Cânan aramızda bir adındı,
Şîrin gibi hüsn ü âna unvan,
Bir sahile hem şerefti hem şan,
Çok kerre hayâlimizde cânan
Bir şi'ri hatırlatan kadındı.

Doğmuştu içimde tâ derinden
Yıldızları mâvi bir semânın;
Hazzıyla harâb idim edânın,
Hâlâ mütehayyilim sadânın
Gönlümde kalan akislerinden.

Mevsim iyi, kâinât iyiydi;
Yıldızlar o yanda, biz bu yanda,
Hulyâ gibi hoş geçen zamanda
Sandım ki güzelliğin cihanda
Bir saltanatın güzelliğiydi.

İstanbul'un öyledir bahârı;
Bir aşk oluverdi âşinâlık...
Aylarca hayâl içinde kaldık;
Zannımca Erenköyü'nde artık
Görmez felek öyle bir bahârı.

Yahya Kemal BEYATLI
 

Zerd

Well-Known Member
Ben Yürürüm Yane Yane


Ben yürürüm yane yane
Aşk boyadı beni kane
Ne akilem, ne divane
Gel gör beni aşk neyledi?

Gâh eserim yeller gibi
Gâh tozarım yollar gibi
Gâh akarım seller gibi
Gel gör beni aşk neyledi?

Akar sulayın çağlarım
Dertli ciğerim, dağlarım
Şeyh anuban ağlarım
Gel gör beni aşk neyledi?

Ya elim al kaldır beni
Ya vaslına erdir beni
Çok ağlattın, güldür beni
Gel gör beni aşk neyledi?

Ben yürürüm ilden ile
Şeyh anarım dilden dile
Gurbette hâlim kim bile?
Gel gör beni aşk neyledi?

Mecnun oluban yürürüm
O yâri düşte görürüm
Uyanır melûl olurum
Gel gör beni aşk neyledi?

Miskin Yunus biçareyim
Baştan ayağa yareyim
Dost ilinden avareyim
Gel gör beni aşk neyledi?

Yunus Emre

 

hasbelkader

Well-Known Member
Franz Kafka - Köprü

Vladimir+Kush,+Fashionable+Bridge.jpg


Katı ve soğuktum, bir köprüydüm, bir uçurum üzerinde uzanmış yatıyordum. Bir yakaya ayakuçlarım, öbür yakaya ellerim gömülmüştü; çatlayıp dökülen balçık toprağa sımsıkı geçirmiştim dişlerimi. Giysimin etekleri iki yanımda uçuşuyor, derinlerde o buz gibi suyuyla alabalıklı dere gürül gürül akıyordu.

Hiçbir turist yolunu şaşırıp da bu geçit vermez yücelere uğramıyordu, henüz haritalara geçirilmemişti köprü. Böylece uçurum üzerinde uzanmış yatıyor, bekliyordum; çaresiz bekliyordum. Bir köprü bir kez kurulmaya görsün, yıkılıp çökmedikçe kurtulamaz köprülükten. Bir gün akşama doğruydu -birinci akşam mı, bininci akşam mı, bilmiyorum- düşüncelerim aralıksız bir karmaşa içinde yüzüyor, boyuna çemberler çiziyordu. Yazın bir akşamüzeri -her zamankinden daha boğuk çağıldıyordu dere- ansızın bir insanın ayak seslerini işittim.

Bana doğru, bana doğru! Uzan, gerin köprü, çekidüzen ver kendine, korkuluksuz ahşap köprü; sana kendini emanet edeni elinden tut, adımlarındaki güvensizliği sezdirmeden yok et ve baktın sendeliyor, göster kim olduğunu, bir dağ tanrısı gibi fırlatıp onu kayaya at!

Adam gelip bastonunun demir ucuyla şöyle bir yokladı beni, sonra yine bastonunun ucuyla giysimin eteklerini kaldırıp üzerimde düzeltti. Bastonunun ucunu çalı gibi saçlarıma daldırdı ve belki yabancı bakışlarını çevresinde gezdirip uzun süre öylece tuttu. Ama derken -o anda dere tepe adamın peşinden seğirtiyordum düşümde- her iki ayağıyla sıçradığı gibi karnımın orta yerine gelip dikildi.

Müthiş bir acıyla korkudan donakaldım; kim olduğundan şuncacık haberim yoktu.

Bir çocuk mu?

Bir düş mü?

Bir eşkiya mı?

Canına kıymak isteyen biri mi?

Bir baştan çıkarıcı mı? Bir yok edici mi?

Ve onu görmek için arkama döndüm. Köprü arkasına dönüyor!

Henüz dönmem sona ermemişti ki; birden çökmeye başladım, çöktüm ve çok geçmeden paramparça oldum, doludizgin akan sularda şimdiye dek beni hep sessiz sakin süzüp durmuş çakılların şişlerine geçirildim.
 

hasbelkader

Well-Known Member
.
.
.


Sabahattin Ali hapishanede Aliye‘ye -henüz nişanlıyken- yazdığı mektupların birinde şöyle der;

“Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku… ben şimdiye kadar her şeyden çok kitaplarımı severdim. Bundan sonra her şeyden çok seni seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz. İnsan muhittin bayağı, manasız, soğuk tesirlerinden kurtulmak istediği zaman yalnız okumak fayda verir. Bana en felaketli günlerimde kitaplarım arkadaş oldu. Fakat bu yetmiyor. Şiirlerimde de gördün ki, kitaplara rağmen çok ıstırap çektim. Çünkü candan bir insanım yoktu. Sen benim yarım kalan tarafımı ikmâl edeceksin.”

.
.
.​
 
Top