Ankara Ovası insan seliydi... Ankara Ovası'nda kan vardı, kin vardı... Yıldırımın öfkesi, Timur'un intikam duygusu vardı... Savaş vardı Ankara Ovası'nda; zorlu mu zorlu, kanlı mı kanlı... Gencecik beyler, sakalı çıkmamış delikanlılar, ak sakallı ihtiyarlarla aynı safta, aynı cehtte, aynı gayrette. Hayat güneşi kan deryasında batıyor, şehitler tepeleme yatıyordu. O gün Ankara Ovası'nın en kara günüydü. O gün Osmanlı mülkünün talan günüydü. O gün Fetret devrinin başı Osmanlı'nın gözyaşıydı. Aktı, aktı, aktı.
Bu kitap, tamamen yaşanmış, ibretli ve duygu yüklü hadiseler içinde bir arayışı anlatmaktadır.
İnsanlar, ömür boyu hata ve yanlışlar içinde çırpınırken, hep çıkar bir yol ve bir çare ararlar. Bilmezler ki çare, çaresizlik içinde gizlidir.
Çare; yanlışlar içinde doğruyu, karanlık içinde aydınlığı, umutsuzluk içinde umudu bulmaktır.
Çare bir dönüştür, bir tövbedir veya bir itiraftır.
Çare; doğruya, güzele, huzura ve gerçeğe uzanan bir yol haritasıdır.
Çaresizliği en büyük çareye dönüştürenler de vardır, çare diye çaresizliğe sarılanlar da...
En büyük çare ise; varlık nedenini keşfetmek, çare sunanı tanımak, Yaratan-kul arasındaki bağı fark ederek en esrarlı hakikate ulaşmaktır.
Bu çalışma, hatalar içinde ömür sürenlerin çareye nasıl ulaştıklarını anlatmakta, gerçek çarenin ne olduğunu nasıl elde edildiğini dile getirmektedir.
Bazen hüzünlü, bazen ibretli ve bazen da esrarlı hayatlarda kendiniz için çare bulmaya var mısınız?
Eğer arıyorsanız, buyurun.
Belki de çareniz bu kitabın satırları arasındadır.