Was lest ihr ??

S

Sunguroğlu

Guest
kardes-kursunu-kitabi-sabiha-ates-alpat-Front-1.jpg


Almanya..
Hayallerle gidip hayalet gibi dönen bir neslin öyküsü.
Büyük ümitlerle soluğu gurbet ellerde alan bu insanlardan kimisi özünü bir avuç dünya ile değişti.
Kimisi de sahip olduğu değerlerin yüceliğini burada anladı.
İbretle okuyacağınız bir hayat hikayesidir..
 
S

Sunguroğlu

Guest
yozlasmis-duygular-1.jpeg


Peşi sıra gelmiş nesillerin farklılıkları..uçrumlar
Kültürel yozlaşma...
Nine Torun,Evlat üçlemesi..
okudukça meraklanacaksınız...

modernizmin-kurbanlari-kitabi-sabiha-ates-alpat-Front-1.jpg


Özenti, işte fırtınanın başlangıç noktası... Köylere kadar inmiş, hiçbir şeydn haberi olmadığını sandiğimiz saf, temiz beyinleri yozlaştırarak kendine kul köle edinmiş modernitenin hüsrana uğrattığı hayatlar...
Kalbini Allah'a kulluğun lezzetiyle doldurmak yerine boş heves ve hayallerin çıkmazında girdaba sürüklenen insanlar...
 
Zuletzt von einem Moderator bearbeitet:
S

Sunguroğlu

Guest
0000000599908-1.jpg


Bu kitabın birinci bölümde, sürükleyici hikayesiyle sekiz kollu canavar olan bir gencin, nasıl bahçenin en güzel gülü olduğuna şahit olacaksın. Şahitliğin sürecinde kendini bulacaksın.

İkinci bölümde yaşadığın sıkıntılara çözüm getiren çok özgün bir paylaşım seni bekliyor olacak. Bu kitabı okuduktan sonra Rabbimin izni ile inşallah daha mutlu olacaksın.



kalbimi-baskasina-gonderdin-kitabi-emine-senlikoglu-Front-1.jpg



Hayat umulmazlarla dolu...
Yüreğimi öyle büyütmeliğim ki,
dertler beni yenilgiye uğratmasın.
Başarabilir miyim acaba?
En azından bunu denemeliyim,aksi halde,
boyumdan büyük acıları çekemem.


0000000695996-1.jpg


Olmak cesareti, insanın maske takmadan, “mış gibi” yapmadan, kendi çıplak varoluşuyla, nerede durduğunu, nereye ait olduğunu, nasıl bir dünya tasavvur ettiğini, hiç gizlemeden, utanıp sıkılmadan gösterebilmesi demektir! Korkmadan “Hayır!” diyebilmek, boyun eğmeden dik durabilmek, tahakküme karşı durma cesaretidir.
Bize kendi aklını vasi tayin etmek isteyenlere karşı “Hayır, ben kendi aklımla mesudum, senin aklına ihtiyaç duymuyorum!” diyebilmektir.
Hakikat ve hakikilik, cesaret istiyor.
Kemal Sayar, zamanın ötesine konuştuğu yazılarıyla bize bunu hatırlatıyor.

Bir kaygı döneminden geçiyoruz, ama etrafımızda olan bitenleri, kendi içimizde olan bitenleri dikkatle izliyoruz. Böylesi dönemlerde kendi içimizdeki boşluktan aşağı bakabilmek nasıl da önem kazanıyor! Milletçe, “olmak” cesaretini göstermemiz gerekiyor.
 
Zuletzt von einem Moderator bearbeitet:

Sithnoppe

Moderator
csm_9783550081545_cover_f679dcf59a.jpg


„Noam Chomsky ist der international bekannteste Intellektuelle der Vereinigten Staaten.“ SZ
„Die Frage, wer die Welt regiert, kann nicht eindeutig beantwortet werden. Aber die einflussreichsten Akteure sind klar auszumachen.“

Auch nach der Ära Obama gilt: Die USA betrachten sich grundsätzlich als die Guten – selbst dann, wenn sie das Gleiche tun wie jene, denen sie Böses unterstellen: Zivilflugzeuge abschießen, willkürlich Leute inhaftieren und mit Drohnen umbringen oder in fremde Länder einmarschieren. Das Primat der militärischen Intervention und der unerbittliche Drang, alleinige Weltmacht zu bleiben, bilden die Konstanten der amerikanischen Politik – auch wenn dadurch Staaten ins Chaos und Menschen ins Verderben getrieben werden. Im Land dagegen haben die Reichen und Mächtigen fast freie Hand, jenseits demokratischer Kontrollen und unbeachtet von einer zunehmend gleichgültigen Bevölkerung. Wohin führt uns das? Welche Folgen hat das für den Rest der Welt? In seiner so brillanten wie präzisen Analyse zeigt Noam Chomsky die fatalen Folgen der imperialen Politik der USA für das ohnehin immer chaotischere Zusammenleben auf unserem Planeten.
 

Mendelssohn

Well-Known Member
Ich lese zwischen den Jahren:
Jean Ziegler: Ändere die Welt. Warum wir die kannibalische Weltordnung stürzen müssen. München 2016.

Er steht als "Bürger der Republik von Genf" in der Tradition Rousseaus und das heißt auch in der Tradition der kontinentalen Ethik (Kooperation) im Unterschied zur angelsächsischen (Konkurrenz).
 
S

Sunguroğlu

Guest
-Front-1.jpg


"Şeyh babamın vefatından hemen sonra, yeni şeyhin kim olacağını görebilmek için rüyayı bekleyen dervişler, rüyalarında aynı gece, aynı kişiyi görüp vaziyetin mahiyetini anlayabilmek için sabahın erken saatlerinde kapımı çaldıklarında, gece boyunca vücudumun her zerresine sirayet etmiş şarabın etkisinden henüz kurtulamamıştım."

Tarık Tufan'dan "hayat bu, her şey olur" diyen bir roman!

Şanzelize Düğün Salonu'nun "isimsiz" kahramanı bir aşk için evinden çıkıp savrulmaya başlayınca, kendisini daha önce hiç yaşamadığı türden şaşırtıcı ve bir o kadar da tuhaf olayların içinde buluyor.

Tarık Tufan sevilen üslubu, hakiki hayreti ve "acayip" kurgusuyla bizi ilgi çekici bir yolculuğa çıkarıyor. Kahramanın oradan oraya savrulmasıyla gelişen bu yolculuk bir yanıyla da insanın içine doğru uzanan bir arayış.

0000000669452-1.jpg


Yaşamak diyorum... Ne kadar değerli değil mi? Uyandığım her yeni günden alacaklıyım çünkü ben her borcumu kolayca içime çekip bir türlü geri veremediğim nefesimle ödüyorum.

Bazı günler lime lime eksiliyor, yeni bir yaprak daha düşürüyorum gövdemden.

Neye uyanacağını bilememek öyle zor ki... Haksızlık mı yoksa kader mi? Tek bildiğim her geçen gün biraz daha eksiliyorum.

Şimdilerde yaşayarak, görerek, insanlığıma insanlık katan her değerimi sorgulayarak yaşadığım ve bir türlü geriye saramadığım günlerimi yaşıyorum. Demem o ki yaşarken kötüleşiyorum, ciddileşiyorum ve hissizleşiyorum. Kendime yabancılaşmama sebep olan kim varsa söyleyin onlara hakkımı helal etmiyorum! Yine de eyvallah ama ben en çok da beni özlüyorum...

Murat Tavlı’nın eşsiz kaleminden, gerçek anlamıyla “Bir solukta bitirdim!” diyeceğiniz büyülü bir roman...
 
S

Sunguroğlu

Guest
0000000629318-1.jpg


Huşuya dalmak, huşu içinde Rabb’in kapısına varmak zordur. Yük ister, güç ister. Yüreğinin her çarpışında “Allah” demek, temiz bir gönül ister. Bilmek yetmez, hissedip yanmak gerekir bu yolda. Oysa nefis yanmak istemez, susmaz, uslanmaz, doymaz. Yol, Rabb’ine giden yol olunca, zincire vurulmuş ve sükûta ermiş bir nefse sahip olmalısın. Ancak bu şekilde yaklaşırsın Allah’a.

Gönlünün perdeleri bir bir açılacak, sırtından dünyalık yüklerin dökülecek. Hafifleyeceksin, korkma! Bir kelebeğin kanadında uçuyor gibi hissedeceksin kendini. Kapıyı her çaldığında sana tebessümle, O bakacak. Sen isteyeceksin, O verecek. “Yeter.” diyeceksin, O verecek.

Utanacak, unutacaksın ama O seni asla unutmayacak. Ve seni asla yalnız bırakmayacak.

Güncel sıkıntıları ayet ve hadislerin ışığında aydınlatmaya çalışan bu kitap, samimi bir dost olacak sana. Yalnızlığın, aldatılmışlığın, hasta oluşun, değersizleşmen, başaramaman, gülmeyi unutman, karamsarlıklar dehlizinde kaybolman, düştüğün kuyu içinden çıkamaman, Allah yolunda hep yalpalayarak yürümen son bulacak inşallah.

Şimdi derin bir nefes al. Her sıkıntını bitiren, huzuru, yüreğine sağanak sağanak döken bu yolculuğa çıkmaya hazır ol. Çünkü vakit, bu vakittir.

Rabb’im seni çağırırken durmak olur mu?
Dost, gidecek başka yerimiz, yürüyecek başka yolumuz mu var?

"Kulum bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim." (Buhari)
 
S

Sunguroğlu

Guest
sufi-terapi-1420249641.jpg

Anadolu’nun medeniyet havzasından polen polen toplanmış ve kendi özümüzden kotarılmış duygusal, bilişsel, psiko-târihsel, dinî, ânanevî gıdalarımız ve membâlarımız dururken, neden Kişisel Gelişim Teknolojileri’ne, Anglo-Amerikan veyâ Anglo-Sakson medeniyetlerin kültür emperyalizmine çanak tutan Pop-Psikoloji reçetelerine giriftâr oluyoruz ki?

Yâni, kendi anlam dağarcığımızdan imbikleyerek oluşturabileceğimiz bir psikoloji ya da bir psikoterapi geleneğimiz yok mu?

Neden anlamını dahi bilemediğimiz kelimelerle; sahte, sentetik, sığ, alengirli, cafcaflı, tüketime dâvet eden, riyâkâr, konformist, hâz yumağına sarmallanmış, kültürel kodlarımıza yabancı olan derinliksiz ve niteliksiz kişisel gelişim enstrümanlarıyla birlikte gelecek nesillerimizi ve de millî ve manevî kimliğimizi inşâ etmeye çalışıyoruz?

Otantik zamanların ve bu toprakların bilgeliğini yadsıyan ‘Modern Psikoloji’ bize verebilir ki?

Birey olarak âit olduğumuz sosyal dokumuz, ideallerimiz, ahlâkî secîyelerimiz, geleneksel anlam sağlayıcılarımız ve kiplerimiz, sohbet kültürümüz; Yunus, Mevlânâ, Hacı Bektâş ve Hacı Bayrâm gibi mânevî önderlerimiz, âilevi bağlarımız, eski zamânları anlatan ton ton yaşlı ninelerimiz, köydeki hayatımızı renklendiren ve her şeyi ulu orta söyleyen rind-meşreb meczûb delilerimiz, her biri bir klasik roman derînliğindeki türkülerimiz, bizi başka âlemlere çekip götüren ebrûlarımız, her biri başlı başına müzikal bir kabâre olan düğünlerimiz, ciğer yakan ağıtlarımız, yüce bildiğimiz şehitlerimiz ve erenlerimiz ve baharleyin çaput bağladığımız söğüt ağaçlarımız nerede kaldı!

Bu toprağın bize söyleyecek olduğu hiçbir söz yok mu yâni?

Sûfî Terapi, adıyla kaleme aldığımız bu çalışmada, işte bu soruların ve taleplerin nesep çizgilerini tespit ve temyîz ederek; modern psikolojiye, psikoterapilere ve kişisel gelişim furyâsına alternatif bir yaklaşım sunmaya çalışıyoruz.

Unutmayın; bu bizim hikâyemiz…
 
Top